Akademik-Araştırma Makaleleri

Şeyh Hasan Aşireti’nin Bir Kolunun Göçü ve Kültürel Kodları

H. Dursun GÜMÜŞOĞLU

Özet

Tarih boyunca kontrolsüz nüfus artışı, yeni yurtluk arayışları ve savaşlar nedeniyle sıklıkla yapılan göçlerin olduğunu biliyoruz. Asgari müştereklerde birlikte hareket etmek İnsanın doğası gereğidir.

Atalarımız farklı yüzyıllarda dalgalar hâlinde Orta Asya’dan Anadolu’ya ve Balkanlar’a göç etmişlerdir. Hayatın doğal akışı içinde her topluluğun bir siyasi önderinin bir de dinî önderinin olduğu, bazen iki görevi de aynı liderin yaptığı bilinmektedir. Konuya bu yaklaşımla baktığımızda bu toplulukların yeni yerleştikleri köye ya liderlerinin ismini ya da Şeyh, Dede, Baba, Derviş gibi inanç önderlerinin isimlerini verdikleri görülmektedir. Böylelikle göçerlikten kısmen yerleşik tarım toplumuna geçtiklerini tarihi kaynaklardan bilmekteyiz.

Savaşlar, göçler, yangınlar, tabii afetler ve insanların yeteri kadar hatıralarını yazarak gelecek yüzyıla bilgi bırakmak konusunda duyarlı olmaması gibi etkenler göz önüne alındığında 16. yüzyıldan geriye doğru gittikçe belgelerin azalması tarihsel anlamda bazı karanlık noktaların kalmasını beraberinde getirmiştir.

Şeyh Hasan Aşireti ile basılmış eser ve yayınlanmış makaleler olmasına rağmen yapılan çalışmaların yeterli olmadığı düşüncesindeyiz. Her ne kadar Şeyh Hasan, Malatya Arapgir Onar köyünde yerleşmiş, soyu buradan devam etmiş ise de Anadolu’nun farklı kırsal kesimlere, sonrasında büyük şehirlere dağılmış olan kolları hakkında yeterli bilgi bulunmaktadır. Tebliğimizin konusu bu kollardan birisinin 1515 ile 1530 yılları arasında Tunceli Ovacık’a; 19. yüzyılın ilk yarısında Erzincan Selamet köyüne, oradan da Refahiye Eskikonak köyüne gelen Zazalı Ali kolunu, bu kolun günümüzde nerelere yayıldığı, Eskikonak köyü halkından 1960 ile 1974 yılları arasında İstanbul’a göç edenlerin hangi semtlere geldikleri, ne şekilde şehre uyum sağladıkları, köydeki yaşamları ile ilgili bazı notlara yer verilmiştir.

MISIR KAYGUSUZ ABDAL DERGÂHI’NA BAĞLANANLAR HAKKINDA BİR BELGE

H. Dursun GÜMÜŞOĞLU

Öz

Bektaşî tekkelerinin 1826 yılında kapatılması sırasında sayısız belge tahrip edilmiş, bu sebeple sosyal yaşam ve kültürel ilişkiler hakkındaki bilgilere ulaşmak oldukça zorlaşmıştır. Alevî ve Bektaşîler açısından son derece önemli bir kişi olup, bu inanca yüzyıllarca damgasını vuran Kaygusuz Abdal tarafından kurulan Kaygusuz Abdal Tekkesi, Mısır’da Enver Sedat’ın da aralarında bulunduğu ekibin askerî darbeyle Kral Faruk’u tahtından indirmesinden sonra, 1957 yılında tamamen kapatılmıştır. 1970’li yıllarda Mısır’da araştırma amacıyla bulunan Frederick de Jong tarafından tekkeye ait belgelerden bazıları Hollanda’daki Leiden Üniversitesi Kütüphanesi’ne bağışlanmıştır. Makaleye konu olan el yazması belge, adı geçen kütüphaneye bağışlananlardan bir tanesidir. İlgili belge, dünyanın önde gelen Bektaşî tekkelerinden birisi olan ve Kahire’de bulunan Kaygusuz Abdal Tekkesi’nde, dergâhın son post-nişînleri, intisap edenlerin isimleri, memleketleri, kadın ve erkek sayısı, dinî törenlerin yapıldığı yerler ve kişilerin meslekleri hakkında bilgiler içermektedir. Bu çalışmanın, Hicrî 1304 (miladî 1886) tarihinden -tekkenin kapanmasına yakın- 1950 yıllarına kadar, tekke yaşamı ile ilgili karanlıkta kalmış bazı noktaların aydınlatılmasına katkı sağlayacağı düşüncesindeyiz.

OSMANLI DEVLETİ'NDE BABAGAN VE ÇELEBİLERİN YERİ VE İŞLEVİ

H. Dursun GÜMÜŞOĞLU

Öz

Tasavvufta "İnsanların nefesi kadar Hakk'a ulaşan farklı yol vardır" diye bir söz vardır. Bu durum, yaratılış gereği msanlarm farklı algı seviyesi ve irade özgürlüğünden kaynaklanıp, dinler de bu durumda toplum için asgari müştereklerdir diyebiliriz. Toplumlar tarih boyunca dinleri, kendi gelenekleri, eski inançları, özetle kültürleri çerçevesinde kabullenmiş ve yeni bir sentez oluşturmuştur. Kimseyi hor görmemek, yardımcı, paylaşımcı olmak İsl:iı:n'ın en temel değerleri arasındadır. Bektaşi tekkelerinin kuruluşu da maddi ve manevi yönden bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Üç kıtada sayısız Bektaşi Tekkesi'nde bu amacı gerçekleştirmek için hizmet eden kişilerin, iki grup altında toplandığını görmekteyiz. Bunlardan birincisi Babagan denilen Bektaşiler; ikincisi ise Hacı Bektaş Veli'nin evlatları olduğunu söyleyen, Osmanlı Devleti tarafından da mütevellilik ve şeyhlik görevi verilmiş Çelebiler'dir. İki grubun arasında bazı dönemlerde sorunların yaşandığı, bazen de aynı icazetnameye birlikte imza attıkları bilinmektedir. Başta Dedebaba olmak üzere Bektaşi Babaları dergahın inançla ilgili hizmetlerini yerine getirirken, Çelebiler'in ise esas itibarıyla dergahın parasal yönünü idare ettiği ve Anadolu'dan gelen Alevi toplulukları ile ilgilendikleri görülmektedir. Babagan silsilesi, resıni yazışmalarda Osmanlı tarafından doğrudan muhatap görülmemekle beraber, niteliklerinin yeterli olması halinde ilgili makamlarca boş olan dergfilılara tayinlerinin gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Tayin edilen kişilerin hangi gruptan olduğuna bakıldığında Hacı Bektaş'taki Çelebilerin postnişin olarak gönderdiklerinin, Çelebi ailesinden olmak zorunda olmadığı anlaşılmaktadır. Bu makalede amacımız Hacı Bektaş Veli'nin Hakk'a yürümesinden itibaren, tekkenin işlevinin nasıl olduğu, Dulkadiroğlulları Beyliği dönemindeki tekkenin yeri ve önemi, ı826 sonrasında gelişen durumlar, Babagan ve Çelebiler arasındaki ilişkiler konuları hakkında tespitleri mize yöneliktir.

KEŞAN’DA RÜSTEM BABA DERGÂHI

Dursun Gümüşoğlu

ÖZET

Rüstem Baba Seyyid Ali Sultan’la beraber Rumeli’nin fethine katılan Kırklar’dan birisidir. Hacı Bektaş Veli, Kırklar’a görev taksimi yaparken Rüstem Baba’ya da grubun kazaskerliği görevini vermiştir. Kendisinden bahseden yegâne yazılı kaynağımız Seyyid Ali Sultan Velayetnamesi’dir. Velayetname’de Megairi dağı denilen bir yerde tekkesini kurup canlar uyardığı belirtilmektedir. Bu yazıda Rüstem Baba’nın hem tarihsel kişiliği hem de bu gün Edirne Keşan yakınlarında kalıntıları bulunan tekkesi hakkında bilgi verilecektir.

HALEP’TEN KULU’YA ÇELİKAN AŞİRETİ

H. Dursun GÜMÜŞOĞLU

ÖZ

Anadolu, yüzyıllar boyunca çeşitli halk topluluklarını bünyesinde barındırmıştır. Özellikle konar-göçer halklar bu coğrafyada farklı tarihlerde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Burada hüküm süren Osmanlı Devleti’nin iskân politikası, farklı toplulukların göç ve yerleşim durumlarında etkili olmuştur. Tanzimat sonrasında uygulanmaya başlanan Vilayet Nizamnamesi ile Halep bölgesinde yaşayan topluluklar da yer değiştirir ve bunların bir kısmı önce günümüzde İslâhiye olarak bilinen bölgeye gelir. Ardından da Anadolu’nun farklı noktalarına dağılır. Konya’nın Kulu ilçesi de bu bölgelerden biridir. Bu makalede Çelikan Aşireti’nin kökleri incelendikten sonra göçler ve iskân politikasının etkisiyle yer değiştirme süreçleri ele alınacaktır. Makalenin giriş bölümünde konuyla ilgili genel bilgiler verildikten sonra söz konusu aşiretin kökeni, göç hareketleri ve Hisar Köyü’ne yerleşim süreci değerlendirilmiştir.

KERBELÂ VAKASI

H. Dursun GÜMÜŞOĞLU

Takvimler 10 Ocak 626 yılını göstermekteydi. İki cihan serveri Hazret-i Muhammed’in çok mutlu olduğu gündü. Çünkü gözünün nuru kızı Hazret-i Fâtıma’nın Medine’de bir oğlu dünyaya gelmişti. Hazret-i Ali kendisinden bir yıl önce doğan ağabeyi Hazret-i Hasan’a “harp” ismini vermek istemişti. Hazret-i peygamber yeni doğan torununun kulağına ezan okurken o güne kadar cahiliye dönemi Arapları tarafından pek kullanılmayan “Hüseyin” adını koymayı uygun görmüştü.

Hazret-i peygamberin ifadesiyle Hasan ve Hüseyin “dünyadaki iki reyhandı” onlar. Cennet gençlerinin efendileriydi. Dayanamazdı onların gözyaşlarına. Onları öper, saçlarını okşar, göğsüne çıkartır, sırtında taşırdı. İki torununa karşı çok özel bir sevgi duyar, şefkatini ve hoşgörüsünü onlardan asla esirgemezdi.