OSMANLI DEVLETİ'NDE BABAGAN VE ÇELEBİLERİN YERİ VE İŞLEVİ
H. Dursun GÜMÜŞOĞLU
Öz
Tasavvufta "İnsanların nefesi kadar Hakk'a ulaşan farklı yol vardır" diye bir söz vardır. Bu durum, yaratılış gereği msanlarm farklı algı seviyesi ve irade özgürlüğünden kaynaklanıp, dinler de bu durumda toplum için asgari müştereklerdir diyebiliriz. Toplumlar tarih boyunca dinleri, kendi gelenekleri, eski inançları, özetle kültürleri çerçevesinde kabullenmiş ve yeni bir sentez oluşturmuştur. Kimseyi hor görmemek, yardımcı, paylaşımcı olmak İsl:iı:n'ın en temel değerleri arasındadır. Bektaşi tekkelerinin kuruluşu da maddi ve manevi yönden bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Üç kıtada sayısız Bektaşi Tekkesi'nde bu amacı gerçekleştirmek için hizmet eden kişilerin, iki grup altında toplandığını görmekteyiz. Bunlardan birincisi Babagan denilen Bektaşiler; ikincisi ise Hacı Bektaş Veli'nin evlatları olduğunu söyleyen, Osmanlı Devleti tarafından da mütevellilik ve şeyhlik görevi verilmiş Çelebiler'dir. İki grubun arasında bazı dönemlerde sorunların yaşandığı, bazen de aynı icazetnameye birlikte imza attıkları bilinmektedir. Başta Dedebaba olmak üzere Bektaşi Babaları dergahın inançla ilgili hizmetlerini yerine getirirken, Çelebiler'in ise esas itibarıyla dergahın parasal yönünü idare ettiği ve Anadolu'dan gelen Alevi toplulukları ile ilgilendikleri görülmektedir. Babagan silsilesi, resıni yazışmalarda Osmanlı tarafından doğrudan muhatap görülmemekle beraber, niteliklerinin yeterli olması halinde ilgili makamlarca boş olan dergfilılara tayinlerinin gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Tayin edilen kişilerin hangi gruptan olduğuna bakıldığında Hacı Bektaş'taki Çelebilerin postnişin olarak gönderdiklerinin, Çelebi ailesinden olmak zorunda olmadığı anlaşılmaktadır. Bu makalede amacımız Hacı Bektaş Veli'nin Hakk'a yürümesinden itibaren, tekkenin işlevinin nasıl olduğu, Dulkadiroğlulları Beyliği dönemindeki tekkenin yeri ve önemi, ı826 sonrasında gelişen durumlar, Babagan ve Çelebiler arasındaki ilişkiler konuları hakkında tespitleri mize yöneliktir.
1. Giriş
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden birisi de yardımlaşma, imkfuılarını, malını, emeğini bir karşılık beklemeden paylaşma isteğidir. Yardım etmek, başkalarının ihtiyaçlarını karşılamada duyarlı olınak. düşüncesi tarih boyunca sayısız vakfın kurulınasına vesile olınuştur.
T.D.V. İslam Ansiklopedisi'nde konu ile ilgili şu açıklamalar bulunmaktadır: "Vakıf kelimesi, durmak, durdurmak. anlamına gelınekte ise de günlük kullandığımız dilde yardım etmek amacıyla oluşmuş kurum demektir. Vakfın kurulınasının temelinde insanlığa karşı şahsi ve vicdalli soruınluluk hissi, iyilik, şefkat, yardıınlaşma, dayanışma duygusu vb. değerler ve bu değerleri kendisine ilke edinmiş kişinin hür iradesi yatar. Şüphesiz ki, vakıf kurulınasına, insanların mallarını emeklerini vak.fetmeleri düşüncelerinde dini inançların oldukça önemli bir yeri vardır.
Vakıf kelimesi Kur'an-ı Kedm'de geçmemektedir. Ancak Kur'an'da böyle bir müessesenin doğuşuna vesile olabilecek kavramlar mevcuttur ve bunlar vakıf literatüründe sürekli tekrarlanmıştır. Allah yolunda mal harcamak, iyilik yapmada yarışmak, yardımlaşmak, hayrat yapmak.ta yarışmak, bunların başında gelir." (İslam Ansiklopedisi, 2012, Vakıf: 480)
Dinimizde 'bir kimse ölünce amel defteri kapanacağı' inanışı mevcuttur. Ölümden sonra hayırla yad edilınek, unutulınamak. için yapılınası gerekenleri iki ana başlık altında toplamak. mümkündür. Birincisi yol, köprü, çeşme, okul vs. yaptırmak.; ikincisi hayırlı evlat yetiştirmek suretiyle kalıcı eser bırakmaktır. Bu vakıfların kuruluş amacında insanların yararına Allah rızası için hizmet etmek fikri, inancı vardır.