KERBELÂ VAKASI
H. Dursun GÜMÜŞOĞLU
Takvimler 10 Ocak 626 yılını göstermekteydi. İki cihan serveri Hazret-i Muhammed’in çok mutlu olduğu gündü. Çünkü gözünün nuru kızı Hazret-i Fâtıma’nın Medine’de bir oğlu dünyaya gelmişti. Hazret-i Ali kendisinden bir yıl önce doğan ağabeyi Hazret-i Hasan’a “harp” ismini vermek istemişti. Hazret-i peygamber yeni doğan torununun kulağına ezan okurken o güne kadar cahiliye dönemi Arapları tarafından pek kullanılmayan “Hüseyin” adını koymayı uygun görmüştü.
Hazret-i peygamberin ifadesiyle Hasan ve Hüseyin “dünyadaki iki reyhandı” onlar. Cennet gençlerinin efendileriydi. Dayanamazdı onların gözyaşlarına. Onları öper, saçlarını okşar, göğsüne çıkartır, sırtında taşırdı. İki torununa karşı çok özel bir sevgi duyar, şefkatini ve hoşgörüsünü onlardan asla esirgemezdi.
Takvimler 10 Ocak 626 yılını göstermekteydi. İki cihan serveri Hazret-i Muhammed’in çok mutlu olduğu gündü. Çünkü gözünün nuru kızı Hazret-i Fâtıma’nın Medine’de bir oğlu dünyaya gelmişti. Hazret-i Ali kendisinden bir yıl önce doğan ağabeyi Hazret-i Hasan’a “harp” ismini vermek istemişti. Hazret-i peygamber yeni doğan torununun kulağına ezan okurken o güne kadar cahiliye dönemi Arapları tarafından pek kullanılmayan “Hüseyin” adını koymayı uygun görmüştü.
Hazret-i peygamberin ifadesiyle Hasan ve Hüseyin “dünyadaki iki reyhandı” onlar. Cennet gençlerinin efendileriydi. Dayanamazdı onların gözyaşlarına. Onları öper, saçlarını okşar, göğsüne çıkartır, sırtında taşırdı. İki torununa karşı çok özel bir sevgi duyar, şefkatini ve hoşgörüsünü onlardan asla esirgemezdi.
Hazret-i Muhammed, kızı Fâtıma’yı görünce sevinir, onu ayakta karşılar, elini tutar yanaklarından öper ona iltifat eder, yerine veya yanına oturturdu. Bir sefere çıkacak olsa en son onunla vedalaşır, seferden dönünce en önce onunla görüşürdü[1]. Onun buyurduğuna göre “Fâtıma cennet ehli kadınların hanımefendisi idi. Fâtıma âdeta ondan bir parça idi, onu kim öfkelendirirse Hz. Peygamberi öfkelendirmiş olurdu[2].”
Hazret-i Muhammed, Hazret-i Ali’ye hitaben “senin bana yakınlığın Harun’un Musa’ya yakınlığı gibidir. Ancak benden sonra peygamber gelmeyecektir” buyurmuştu[3]. Bir gün çok sevdiği iki torunu olan Hasan ile Hüseyin’in ellerinden tuttu ve şöyle dedi: “Bir kimse beni severse şu ikisini Hasan ile Hüseyin’i bir de bunların anasını babasını severse kıyamet gününde dereceleri benimle olur”[4].
Hazret-i Hüseyin ilk eğitimini dedesinden almıştı. Ağabeyi Hasan gibi dedesinin hâli ile hâllenmişti . Her hareketlerinde dedesinin güzelliklerini görmek mümkündü. Peygamberin gösterdiği yolda yürümek onu hayata bağlayan temel değerlerdendi.
Ne yazık ki dünya fâni idi. Hüseyin henüz 6 yaşındayken dedesini kaybetmiş, onun sevgisinden mahrum kalmıştı. Yapacak bir şey yoktu Hüseyin için, sabretmekten ve onun yolunda ilerlemekten başka…