BEKTAŞİLER AÇISINDAN BEKTAŞİLİK NEDİR?

Hazret-i Muhammed'in ardından yöntemine itirazlar olmakla beraber dört hali- fe de seçimle iktidara gelmişler, ancak bu süreçte pek çok sorun yaşanmıştı. Hazret-i Muhammed, ileride uyuşmazlığın çıkacağını görmüş ve Gadir-i Hum'da Hazret-i Ali'yi Müslümanların mevlâsı ilân ederek çıkabilecek sorunları çözmeye çalışmıştı.1

Peygamber efendimiz, yaşamı boyunca her işi lâyık olana yaptırmayı tercih etmişti. Muaviye onun bu davranışını örnek almadığı gibi, saltanatını tesis ettikten sonra câmilerde Hazret-i Ali'ye lanet okunmasını gelenek haline getirmişti. Bu süreç Hazret-i Hasan'ın zehirletilmesi, Hazret-i Hüseyin'in Kerbelâ'da yakınlarıyla beraber şehit edilmesi ile devam etmişti.

Bütün diğer imamlarda olduğu gibi İmam Caferü's-Sadık da imamlık yaptığı 724-743 yılları arasında siyasetle ilgilenmemiş, başkaldırı eylemlerine katılmamıştı. Emevî ve Abbasî iktidarları, Ehl-i Beyt taraftarlarını ve imamlarını, potansiyel muhalif olarak kabul edip, baskılarını sürdürmüşlerdi. İmam Caferü's-Sadık, Haz- ret-i Ali'den itibaren kendisine aktarılan Ehl-i Beyt'in İslâm anlayışını, Kur'ân âyet- lerini ve hadisleri bâtınî yorumuyla geliştirmiş ve kendi yaşamındaki bazı insanlar arasında yaygınlaştırmıştı. Dolayısıyla ‘Takiyye benim atalarımın dinidir' sözünden, bâtınî yorumlarını herkesle paylaşmadığını anlıyoruz.2 Bu takiyye dünya malı için değil, Allah'ın rızası için yapılmaktaydı.

Hazret-i Muhammed'in tebliğ ettiği İslâm dini önce Emeviler, daha sonra Abbasiler zamanında Kuzey Afrika üzerinden İspanya'ya kadar yayılmıştır. Bu yayılışta İslâm'ın şekli tarafına daha çok ağırlık verildiğini gözlemliyoruz. Mistik yorum ise ancak sûfîlerin gönlünde sevgi, hoşgörü, fedakârlık temeli üzerinde ve yaşama indirgenmiş örnek davranışlarda görülmüştü. Bu nedenle Türkler kendilerine sûfî dervişlerin algıladığı şekilden ziyâde, özün esas alındığı İslâm'ın tasavvufî yo- rumlarını örnek almış, tüm yaşamını da ona göre düzenlemişti. Bu coğrafyada yaşa- yan bütün etnik kimliklerin, inanç yapılarında şu veya bu şekilde etkilendikleri gözlemlenmektedir.

Anadolu coğrafyasında yaşayanlar, İslâm'ı kendi geleneklerine ve ahlâk anla- yışlarına uygun olduğunu gördükleri için kabul etmişlerdi. Bu nedenle bilim çevre- leri Ehl-i Beyt sevgisi merkezli ve ahlâk temelli İslam anlayışını “Türkmen Müslümanlıǧı” tabirini kullanarak ifade etmişlerdir. Aynı zamanda 13.-14. Yüzyıl-larda toplumsal yapı anlamında Alevî-Sünni gibi bir ayrışma söz konusu değildi O dönem Alevî kelimesi bugünkü gibi belli inançları olan insan topluluğu-nun adı olarak kullanılmamaktaydı. Alevî denilince Hazret-i Ali'nin soyundan gelen insan anlaşıl- maktaydı. Bektaşî sözünden ise Hacı Bektaş Veli'nin ahlâk temelli, dört kapı kırk makam merkezli İslâm yorumunu kabul eden insanlar anlaşılmaktaydı.

Osmanlı Devleti'nde her meslek kuruluşunun bir Pir'i vardı. Yeniçeri Oca- ğı'nın Pir'i ise Hacı Bektaş Veli idi. Osmanlı Devleti on altıncı yüzyıldan itibaren onun yolunda gidenlere artan bir üslupla sert davranmasına rağmen Pir'in şahsına saygısızlık etmemiştir.

Gözden kaçırılmaması gereken bir başka konu da, Şiîlerin İmamiye anlayışıyla Alevî ve Bektaşîlerin İmamiye anlayışı arasındaki farklardır. Ayrıca Şiîlik ve Cafe- rilik İmam Cafer'in fıkhî yorumlarını esas aldıklarından bu yönü ile Anadolu Alevî- liği ve Bektaşîliği ile farklılıklar göstermektedir. Şiîlik inancına göre Ehl-i Beyt neslinden gelen imamlar günahsızdır, ayrıca bunların hem dini, hem de siyasi lider olmaları gerekir. Alevîlikteki imamet anlayışında, dini liderliğin mutlaka Ehl-i Beyt neslinden bir dedeye ait olması gerektiğine inanıldığı için ayin-i cemlerde ve bazı dinî ritüellerde dedenin bulunması olmazsa olmazlardandır. Fakat ülkenin yönetimi konusunda siyasi liderlik yönünden böyle bir şartları yoktur. Bektaşîlik'te ise aynü'l-cem sırasında imamet görevi yapan babanın yedd-i sahih olup olmadığına, yani tuttuğu elin Hazret-i Muhammed'e çıkıp çıkmadığına dikkat edilir. Eğer eli, yani tarikat silsilesi, diğer bir deyişle nur zinciri Hazret-i Ali'ye dolayısıyla Hazret-i Muhammed'e çıkmıyorsa onun meydanına girilmez, baba olarak kabul edilmez. Aynü'l-Cem'de kılınan halka namazına dâhil olunmaz. Halifelik kavramından da manevî halifelik yani bâtın padişahlığını anlaşılır, dünya padişahlığında, malındaasla gözleri olmaz. Gözü olana nasip de verilmez. Bektaşî ârifleri, gönül erleri meşe- leye tarih boyunca hep bu şekilde bakmışlardır. Şu dörtlüğün konuyla ilgili düşün- cemizi doğrular nitelikte olduğu kanaatindeyiz.

Erenler gönülde meydan açtılar Mâsivâ bendini kırıp geçtiler Ali sofrasında aşkı içtiler

Rızadan yapılmış lokma yiyenler

BEKTAŞÎLİĞİN TASAVVUFİ GÖRÜŞLERİ VE İNANÇ YAPISI

Bektaşîlik; Allah'ın varlığına, Kur'ân-ı Kerîm'in hak kitap, Hazret-i Muham- med'in en son peygamber, Hazret-i Alî'nin velîlerin ilk halkası olduğuna, Hacı Bek- taş Velî'nin pîrliğine inanan, İslâm'ın tasavvufî bir yorumudur. Hazret-i Muham- med'e ve onun en yakınındaki, sırlarını paylaştığı Hazret-i Alî'ye olan özel sevgisin- den dolayı Alevî'dir. İmam Cafer-i Sâdık mezhebinin tasavvufî yorumlarını inançla- rında işlemişlerdir.

Bektaşîlik, Hazret-i Muhammed'le başlayan, Hazret-i Alî ve On İki İmamlarla devam eden, Ahmed Yesevî Ocağı'nda olgunlaşan, 13. yüzyılda yaşayan Hacı Bektaş Velî tarafından yeniden yorumlanan İslâmiyet'in Anadolu'daki bir uzantısıdır. Horasan Okulu'nda eğitim alan Hacı Bektaş Velî bu inancı dört kapı, kırk makam kavramıyla sağlam temeller üzerine oturtmuştur. Hacı Bektaş Velî'nin getirdiği bu kavramların Bektaşîliğin inanç, eğitim ve yaşam sistemi içinde çok özel bir yeri var- dır. On altıncı yüzyılda yaşamış olan ve İkinci Pîr olarak kabul edilen Balım Sultan tarafından inanç, ibadet, günlük yaşam ile ilgili uygulamalar yazılı hâle getirilmiştir. Bu yazılı metne Balım Sultan Erkânnâmesi denir. Erkânnâme; duâların, ibadetlerin, aynü'l-cemlerin, nasip törenlerinin, sünnet, ev takdisi, aşure, nevruz, kurban, namaz-ı sûri, nikâh gibi günlük hayatta lüzumlu olan inanç ve ibadet pratiklerinin nasıl yapılması gerektiği gibi konuları içermektedir.

Bu inancın temel kaynakları Kur'ân-ı Kerîm'in bildirdikleri ile Hazret-i Muhammed'in, Ehl-i Beyt'in, Hacı Bektaş Velî'nin ve Balım Sultan'ın uygulamaları olarak sıralanabilir. İnançla ilgili olarak yapılan hiçbir şeyin en azından temel bakış açısı olarak bunlara tezat olmaması gerektiğine inanılır. Ayrıca cevabı alınmasında sorun olacak şeylerde ölçü, temel değerlere ters olmamak ve benlikten uzak olmak kaydı ile akılcı olmasıdır. Çok net çizgilerle kaynaklarda çerçevesi çizilmemiş olmasına rağmen ve diğer İslâm ekollerinden farklı yorumlanmakla beraber aşağıdaki maddelerin Bektaşîlik'te imanın esaslarını oluşturduğu söylenebilir.

1. Tevhid (Allah'ın varlığına ve birliğine inanmak)

2. Adâlet (Allah'ın âdil olduğuna inanmak)

3. Nübüvvet (Peygamberlere İnanmak)

4. İmâmet ve Velâyet (On İki İmamların önderliğine inanmak)

5. Meâd (Kıyamet/Âhiret Gününe İnanmak)

video bektaşi (9)